Genç Yazar/Fotomodel Ayşe UYSAL ile Söyleşi

Web sitemizin bu ayki özel konuğu, genç, kültürlü, güzel ve enerji dolu bir insan olan Ayşe Uysal. Genç yaşına rağmen hem yazarlık hem de fotomodellik kariyerinde büyük başarılar elde eden UYSAL, zarafeti ve dinamik kişiliğiyle dikkat çekiyor. Onunla gerçekleştirdiğimiz bu samimi söyleşide, yaşamına, ilham kaynaklarına ve geleceğe dair hedeflerine dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Enerjisiyle hepimize ilham verecek bu özel röportajı kaçırmayın!

Hoşgeldiniz Ayşe Hanım. Bursagündem.com ailemizde sizi görmek çok güzel.
Röportajımızın ilk sorusuna hızlıca başlıyorum. Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya doğru giden
maceranız nasıl ilerledi? Bizlere bahsedebilir misiniz?


- Merhabalar, elbette. Benim için de çok kıymetli bir an, çok teşekkür ediyorum. 26
yaşındayım, Bursa’da doğdum. Arnavut gelenekleri ve mahalle kültürüyle büyüyen
genç bir kadınım. Uludağ Üniversitesi Yerel Yönetimler mezunuyum. Kamu
bölümünden edebiyata geçişim aldığım radikal kararla gelişti çünkü kendimi bildim
bileli edebiyata ilgim hep oldukça yoğundu. Okul dönemim şiir dinletileri, kitap
fuarlarında geçerdi. Dürüst olmak gerekirse çok fazla kitap okuyan biri değildim o
zamanlar. İşin ‘’yaratıcılık’’ kısmında olmak beni daha fazla heyecanlandırırdı. Lise
döneminde birkaç sayfa karaladığım flu bir başlangıç oldu diyebilirim, fakat hayatımın
seyri değişti ve benim için rafa kalkan bir serüven oldu. Üniversiteden mezun
olduktan sonra, her genç gibi , yetişkin birey olarak hayata atılmak, adapte olmak,
çalışma disiplini edinmek, mesaili işte ‘’ne yapacağım ve ne olacağım?’’ telaşına
kapılmak benim de deneyimlediğim bir süreçti. Siyaset ve kamu, olmak istediğim bir
alan değildi. Bu sebeple mezuniyetimden hemen sonra radikal kararla yazarlığa
başladım ve 2019 yılında ilk kitabım basıldı.

İlk kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Kitabın ismine nasıl
karar verdiniz, yazma süreci ne kadar sürdü, yazarken uyguladığınız belli
rutinler veya ritüeller var mı?


- ‘’Diyelim Öyle?’’ Türk aile hayatını yaşayan, örf ve adetlerle, aynı zamanda da
hayattaki zorluklar ve mücadelelerle büyüyen Aslı’nın hikayesini barındırıyordu. Genç
bir kızın haykırışıydı diyebiliriz. Çocukluk travmalarına, eğitim ve aile yaşamındaki
zorluklara, aşkının bıraktığı tahribata karşı bir nidası, belki de çığlığıydı. Bunca acının
ve tecrübenin, hoyrat dünyadaki izdüşümü nedir? Asıl sorusu buydu Aslı’nın. İtiraf
etmek gerekirse, üniversite döneminde yaşadığım bir sürecinde yansıması aynı
zamanda. Seviyorum karakterlerime benden bir şeyler katmayı. Diyelim Öyle’ de
benim hayatımdan çıkan bir başlıktı. Aslında ilk ismi ‘’Gökyüzündeki Mavi Gözlü
Çocuk’’tu. Sonra dedim ki kendi kendime, neden bunca çileyi, derdi, yükü Aslı
çekerken, başkarakter hakkını ve isim hakkını bir erkek alsın? (Gülüyor) Bu iki
kelimeyle başlayan bir aşk hikayesi varken, hak ettiği şekilde olmasını istedim. Ve bir
de bence absürt gelen isimler okurların ilgisini her zaman çekiyor. Yakınlarım dahi, ilk
kitabım Diyelim Öyle’yi okumadan önce anlamsız bakıyorlardı gözlerime. Okuduktan
sonraki bakış arasındaki farkı görmek muazzam bir his. İşte o zaman hakkını verdiğini
hissediyorsun mesleğinin de kitabının da. Diyelim Öyle, yazım süreci en uzun olan
kitabımdı. Müthiş sancılı anlarım oldu yazarken. Bir süre bırakıp arınmam gerektiği,
duygusal yoğunluk yaşadığım çok an hatırlıyorum. Kendi hayatımdan kesitler
barındırdığı için, karakterin hissettiklerini hissetmek, yaşadıklarını yeniden yaşamak,
dejavu hissi yaratıyordu. Bu sebeple benim için uzun sürdü taslağını oluşturmak ve
basım sürecine girmek. Yeni kitaba başlamadan önce uzunca bir süre insan
gözlemlerim. Bol bol duygu ve düşünce depolarım. Jest ve mimikler hafızama kazınır.
Örneğin, arkadaşlarımla oturduğum bir mekanda kahve içerken çevremdeki insanları
gözlemlerim. Yaşadıkları hisleri tahmin etmeye çalışırım. Yüzlerine vuran ifadeler,
yeni karakterlerime ilham olur. Hem tecrübe hem analiz iyi bir ikili meslek hayatımda.

Bir röportajınızda kitap yazmaya kırtasiyeden aldığınız bir defter ve kalemle
başladığınızdan bahsetmiştiniz
. Yazma işleminiz bittikten sonraki süreç sizin
için nasıl gelişti? Yayınevine nasıl karar verdiniz? Başvuru, inceleme ve
sonuçlanma sürecinizden bahsedebilir misiniz?


- Evet, doğrudur.  İlk kitabım Diyelim Öyle ve diğer üç kitabıma da defterde yazarak
başladım. Elinin yorgunluktan nasırlaşması diye bir şey var, onu yaşamadan
anlamıyorum yazarlığı. Yazıp yazıp silmek, sürekli başa dönüp düzenlemek, bunlar
teknolojik ortamda daha kolay belki ama verilen emek az gibi geliyor. Bir kitabımın ilk
aşamasında bilgisayardaki programla yazmayı denedim fakat asla duyguya
giremedim. Bu sebeple benim ilk aşamam her zaman bizzat elle kaleme ve deftere
temastır. Yazma işlemim bittikten sonra birkaç yazar ile görüştüm, süreç hakkında
bilgi aldım. Yayınevleri ile iletişime geçtim. İlk başvurduğum yayınevi en iyi
yayınevlerinden biriydi ve ondan olumsuz yanıt almıştım. Heves edip emek verdiğiniz
dosyanın reddedilmesi biraz hayal kırıklığı ve umutsuzluğa sürükleyebiliyor fakat eğer
hayal ve ideallerinizin peşinden gidiyorsanız, en önemlisi de hikayenize inanıyorsanız,
bu macerayı başarıyla taçlandırıyorsunuz. Bu yüzden pes etmeden diğer yayınevleri
ile görüşmelere devam ettim, dosyamı gönderdim. Yayınevlerinin her biri farklı
sürelerde inceleme işlemini gerçekleştiriyor. Kimisi üç ay, kimisi bir ay, kimisi bir
hafta. Başvurduğum tüm yayınevlerinden olumlu dönüş aldım. Her birini araştırdım,
çalıştıkları yazarlar ile temasa geçtim. İçime sinen yayıneviyle sözleşme imzaladım ve
böylece basım sürecine girdik.

İlk kitap” hem yazar hem yayınevi açısından birlikte yeni bir yola çıkma heyecanını
taşır. Siz “ilk kitap” olgusuyla ilgili neler söylemek istersiniz?

- İlk cüret her zaman hayati bir önem taşır.  Aynı zamanda sektöre karşı refleks edinme
eylemidir benim için. Bu da elbette büyük heyecan ve cesaret gerektirir. Yeni bir yola
çıkarken birbirini birbirine emanet etme, paslaşma durumu var yazar-yayınevi
arasında. Çünkü yüzde yüz teslimiyet durumu söz konusu. Git gide her kitabında, her
hikayende daha cüretkar ve daha bilinçli oluyorsun. Bunun temelinde de o ilk adım
inşa ediyor seni bütünüyle. Çalıştığım yayıneviyle geçirdiğim süreç benim için
kıymetli. Şimdi kendime dönüp baktığımda, tüm çıplaklığım ve tecrübesizliğimi
görüyorum, tebessüm oluşuyor yüzümde. Edindiğim statü, başarı, tecrübe başımın
dik olmasını sağlıyor. İlkler bu sebeple çok özeldir her zaman. Nereden geldiğini ve
hak ederek giydiğin o kıyafeti (statüyü) görmek yetiyor kendini başarılı ve kıymetli
hissetmek için.

Şu ana kadar toplam 4 kitap çıkarttınız. Bunlar sırasıyla; Diyelim Öyle, Yüreğin Bana
Emanet, Ya Arkadaşsak?, Hayat Gibi.
Kitaplarınızın başkarakteri bir kadın oluyor ve
genellikle bir kadının yaşamı üzerinden ilerliyor. Kadına şiddet, ataerkil bir döneme
rağmen edinilen kadın başarısı ve gücü, kitaplarınızın en etkileyici vurgularından.
Farkında mısınız bilmiyorum ama kadınlara güç veriyorsunuz ve gördüğümüz
kadarıyla da idol gören çok insan var. Genç yaşta bunu edinmek size nasıl
hissettiriyor? Özellikle mi vurgulamak istediniz bu konuları yoksa kendiliğinden
gelişen bir durum muydu?
- Büyüdüğüm ailede gıpta ettiğim biri vardı. Bir kadın; annem. Herkesin annesi özel ve
değerlidir, bu tartışmaya kapalı bir konu fakat anneme çok hayran olarak büyüdüm.
Küçük kızların ilk aşkı babasıdır derler ama benim için öyle olmadı. Ben annesine aşık
bir kadındım. Hayat mücadelesi, hayata karşı duruşu, tavrı, asilliği ve zarifliği hayran
olmama yeterli sebeplerdi. Karakterinin, Diyelim Öyle’ ye ve diğer hikayelere katkısı
büyük. Benim hayat görüşüme, ‘’ Kadın kadının kurdudur.’’ Değil, ‘’Kadın kadının

yurdudur.’’ Aşılandı. Zaman zaman elbette kadınlardan zarar gördüğüm olmuştur
yürüdüğüm yolda, fakat bakış açım hiçbir zaman değişmez, düşman edinmem.
Kötülemem, iftira atmam.. Çünkü bir annenin evladı olmak, her şeyden öte bir kadın
olmak, empati duygumu zirveye çıkarıyor her konuda ve daha iyimser, daha anlayışlı
oluyorum. Bilerek vurguladığım oluyor elbette. Taslakta kabataslak beliriyor nüanslar,
yazma sürecinde de seyrine göre evriliyor. Hepsi çok tatlı insanlar, güç veriyorsam ne
mutlu bana. Kadın, erkek fark etmeksizin herkese ilham olması, güç aşılaması ve
farkındalık yaratması beni mutlu ediyor. Hepsine de çok teşekkür ediyorum destekleri
için. Benim için çok kıymetliler.

Yazarlıkta en önemli şey nedir sizin için? Sizce yazar olmak için hangi özelliklerin
olması gerekir?

- Naçizane fikrimce, ol’mak diye bir kavram olduğunu düşünüyorum yazarlık için.
Yaratıcılık, üretkenlik, hayalperestlik bir yana, yaşadığın duygular ve anılar olduğunda,
oluşturduğun karakteri anlayabilme yetisi edindiğinde oluyorsun bence. Aksi halde
empati duygusu denen şeyin içi boş kalıyor. Gözlem bizim mihenk taşımız.
Yarattığımız karakterlerde referansımız oluyor. Tecrübeyle harmanlanınca da
tadından geçilmiyor, iyi bir başarı getirdiğini düşünüyorum.

Hiç ‘’yazamayacağım’’ korkusu yaşadınız mı? Üretken olduğunuz dönemlerde hangi
ruh halinde olursunuz?

- Yazamayacağım korkusu olmadı fakat bir dönem yazmayı bırakacağım kararı aldım
kendimce. Realist olmak gerekirse artık yazarlık ve yaratılan eserler, hak ettiği değeri
görmüyor. Okuma oranları oldukça düşük. Daha güncel mesleklere dönmeyi
düşündüğüm oldu fakat kopamadım tabii. Kitap yazmaya başlıyorsam, kesin en dibi
görmüşümdür. (Gülüyor) İçimde derin bir acı hissediyorsam, bu beni yazmaya itiyor.
Dile dökülmeyen sözlere kaleme dökülüyor bir bir. Bana iyi gelen bir eylem. Terapi
gibi.
Aldığımız bilgilerden biri de yeni bir kitap yazmaya başladığınız. Ne zaman çıkar?
Yeni kitap hakkında bilgi alabilir miyiz?

- ‘’Mihri’’ adında bir kitaba başladım. Çok yeni ve tatlı bir heyecan içindeyiz. Bu defa
bir değil beş kadınla geliyorum. (Gülüyor) Önceki kitaplarım, okurlarımı sıkmadan giriş
gelişme sonucu kısa tuttuğum, az sayfalı hikayelerdi. Bu defa bir değişiklik yapıp
roman yazmak istiyorum. Bol sayfalı, sürükleyici bir hikayesi olacak. Hem çok renkli
hem çok realist, bir o kadar da hayalperest karakterlerim var. Çok inandığım ve
üzerine titrediğim bir kitap. Ne zaman sizlerle buluşturabiliriz bilmiyorum, halen
yazım sürecindeyim. İnanın, hikaye nereye gidecek, karakterlerimin başlarına neler
gelecek bilmiyorum. Kabataslak tema oluşturuluyor ama olaylar hep o an gelişiyor ve
bende onlarla beraber anda öğreniyorum her şeyi. (Gülüyor) Yazım sürecim bittikten
sonra zaten direkt basıma geçiliyor ve üç ay sonunda sizlerle buluşuyor. Bu yıla
yetiştirme niyetindeyim. Kısmet.


Hep yazarlığınızdan bahsettik. Biraz da diğer işlerinize dair sormak istiyoruz.
İnfluencerlık ve fotomodellikte yapıyorsunuz. Bu serüven nasıl başladı sizin için?

- İnfluencer olmak hayalimde yoktu. O çok aniden gelişen bir süreç. Yazarlığa başlayıp
ilk kitabımı çıkarttığımda, sosyal medyamda delice şeyler olmaya başladı. Takipçilerim
arttı, hayatım merak edilmeye başladı. İş teklifleri geldi. Duruma ve olaya reaksiyon
verebilmek zamanımı aldı açıkçası. Zor bir adaptasyon süreci yaşadım diyebilirim.
Çünkü küçük bir dünyam vardı, göz önünde yaşamak, hem yargılanmak hem idol
olmak, saygınlık kazanırken hakaretlerin üzerine yağması.. bu karmaşıklığa alışmak
gerçekten uzun zamanımı aldı fakat başardığımı düşünüyorum. Bana çok şey kattı,
her insanın düşüncelerini önemsemeyip takmamaya başladım mesela. Karşı fikirde de
olsa her zaman saygı duymayı bildim. Empati duygusunun iyi yanı da bu. Bir şekilde
hak verme eylemi doğuyor içinde. Ne yaşadığını, nasıl bir ruh halinde olduğunu
bilmediğin milyonlarca insan.. hangi birini takabilir ki insan? Ya da takarsa nereye
kadar o yükle yaşar?... Garip bir sirkülasyon ama iyi yanı yüceltiyor insanı. Seviyorum
hem küçük dünyamı korumayı, hem de bu denli sevilip sayılmayı.


Sınırını aşan yorumlar ve mesajlar illa alıyorsunuzdur. Bununla nasıl mücadele
ediyorsunuz? Nasıl bir yol izliyorsunuz?


- Gerçekten iyi bir eleştiri ve yorumu göz ardı edebiliyorum. Hatta kendime özeleştiri
yapmamı sağlayan faydalı eleştirileri de seviyorum. Fakat sınırını aşan, şahsıma,
emeğime, aileme gelen ağır hakaretleri göz ardı edemiyorum. Geçen yıl eserlerime
hakaret içeren bir mesaj almıştım, mesajın sonunda da okurlarıma küfür içeriyordu.
Eserlerime ettiği çirkin sözleri göz ardı edebilirdim belki ama okurlarıma yaptığı
saygısızlığı asla görmezden gelemedim. Derhal avukatımla irtibata geçip hesabı ona
devrettim. Gereken hukuki sürece girdik. İşin komik kısmı, bir de hemen hesabı
kapatıyorlar.. Arkasında duramayacağı sözleri neden söyler insan? Hiç anlamıyorum.
Sınırı aşan her mesajı, yorumu hukuki sürece yönlendiriyorum. Aksi halde, baş etmek
ne mümkün…


Bir dönem dijital platformda köşe yazarlığı da yapıyordunuz. Tamamen bıraktınız
mı? Yoksa ara mı verdiniz?

- Bıraktım. O dönem en yoğun olduğum dönemdi. Bir işin hakkını verememek beni çok
yıpratır, canımı sıkar. Oğlak burçları bilir bu hissi. (Gülüyor) İş disiplinim ve
mükemmelliyetçiliğim çok baskın. O dönem hem yazarlık, hem fotomodellik, hem
influencerlık, hem de köşe yazarlığı oldukça yoruyordu. Haddim olmayan ve hakkını
veremediğim işlerden sıyrılıyorum ya da hiç girmiyorum. Mükemmel olmayacaksa,
orada olmam. Köşe yazarlığında da istediğim ve içime sinen bir başarıda değildim,
öyle hissediyordum her ne kadar aksi yorumlar alsam da. Kendimi iyi hissetmediğim
için, üretkenliğimi yazarlıkta ve kitaplarımda aktif halde tutmaya devam ettim.


Şu an ne yapıyorsunuz peki? Olduğunuz mertebeden mutlu musunuz? Başka
planlarınız var mı?

- Şu an yazarlık ve influencerlık devam ediyor. Fotomodelliğe ara verdim. Onun yerine
merak sardığım senaristliğe yöneldim. Senaryo teknikleri kursuna yazıldım. Bir
yandan dil kursum var. Sanırım biraz da seyahat etmek istiyorum. Ruhumu arındırıyor
keşifler. İyi hissediyorum kendimi. Mutlu hissediyorum. Kursum bittikten sonra
senaryo yazmaya başlayacağım. Dijitale yönelmek istiyorum. Kitaplarımı senaryoya
çevirmek istiyorum. Mihri’ den sonra düşünüyorum bakalım. Çok fikir, çok hayal var
aklımda, umarım tek tek gerçekleşir.


 

Özel hayatında Ayşe Uysal nasıldır?

- Özel hayatımda çok pozitif biriyimdir. Negatiflikten uzak, hem sakin hem de eğlenceli
bir tipim. Minik dünyamda az, öz insan barındırırım. Evcimenimdir. Ailemle, sevdiğim
insanlarla vakit geçirmeyi çok severim. Psikanaliz, psikoloji, narsistik üzerine kitaplar
okumaya bayılıyorum. Her anlamda kendimi geliştirmek, bana kendimi iyi
hissettiriyor.


Aşk, bu hikayenin neresinde? Ayşe Uysal için, aşk besleyen bir duygu mu?
- Beni her duygu besliyor. Aşkın lügatımda da hayatımda da yeri başka elbette. İlk
tanışmamız pek iyi olmadı kendisiyle. (Gülüyor) Fakat artık hissettirdiği güzel
duygularla tanışıyorum. Yaş aldıkça, bakış açında, yaşadığın duygunun üzerindeki
duruşu da değişiyor. Çok güzel bir duygu. Sadece karşı cinse indirgememek lazım, her
şeye aşık bir kadınım. Mesleğime, aileme..

 

Teşekkür ederiz. Ayşe Hanım. Başarılı ve kitap dolu yıllar dileriz.

Mustafa Kemal DAŞCI

Bursa Gündem || 09/07/2024

 

 

 

 

ayşeuysal